Bisiklet Mahkûmları




Pandemi, biz ücretli çalışanları da derinden sarstı. Hemen tüm işkollarında  sektörle ilgili önemli kararlar alındı,  büyük kısıtlamalara ve üretim sınırlamalarına gidildi. Bu, çalışanların yaşamına kısa çalışma ve ücretsiz izin şeklinde yansıdı.  O günlerdeki  maaşlar yetmezken  bir de  ucundan kırpılması belimizi büktü. İşten çıkarılan yüzbinleri endişe ve üzüntüyle izledik.

Ardı gelmiyordu kara  haberlerin. Örneğin işyerlerindeki ücretsiz servis hizmetine kısa sürede son verildi. Tasarruf tedbiri yine bize işledi ve yollarda kaldık. Personel servisi kaldırılırken yerine  ne ek bir ödenek ne de yerini tutacak bir seçenek sunuldu. Arkadaşların evleri yakın olanlarından yürüyerek ya da işyeri yönüne giden tanıdıkların yakıt parasına katılarak bir çözüm bulmaya çalışanlar oldu. Ben de içinde çoğumuz da otobüse kaldık. Her halukarda biz çalışanlara yeni bir gider  kapısı açılmıştı. 

Otobüsle işe gidip gelme yaşamımızda ve yaşam kalitemizde,  hariçten bakanların fark edemeyeceği  gerilemelere neden oluyordu. Yollarda geçen zaman kaybı çoluklu çocuklu olanlarımızı daha da etkiledi. Örneğin, personel servisiyle yarım saatte giderken, otobüsle 1,5 saatte işyerine varabiliyordum. Bu yeni faktör, çalışma şevkimizi, sabah dinamizmimizi alıp götürmüştü.

Araba sahibi olanımız azdır bizim. Şu durum muvacehesinde bize en uygunu bisiklete talim etmekti. Arkadaşlarımdan biri evdeki atıl bisikletini öylesine bana verdi. Önceleri tereddütteydim, ama mecburiyetten ben de oldum bir bisikletçi.

Önceleri çok zorlandım. Her günüm olaylı geçiyordu. Otomobil sürücülerinden  bisikletlileri dikkate alan azdı. Kıyıdan usul usul gitmek durumundaydık . Ama park eden arabaları illa ki geçmek zorundaydık. Kaldırıma çıkmak da olmazdı, nihayetinde yayalar içindi. Ne yapayım, bisiklette ustalastıkça fırsatları değerlendirerek ayakta kalmayı başardım. Bu arada birkaç kez hafif de olsa yaralandığım kaza  geçti başımdan. Onca ölümlü kazaya karşın araç sürücülerinin çoğunun bize yaşam hakkı tanımadıklarına, zeytinyağı gibi üste çıktıklarına şahit oldum. Tüm bu olumsuzluklara rağmen kış koşullarında bile çoğu günler bisiklet üstündeydim. 

Gel zaman, evimin  olduğu belediye, bulduğu bir dış kaynakla bir bisiklet yolu projesi başlattı. Şansıma, tam da evimin önünden başlayarak 3 kmlik güzergahımda yolun sağı maviye boyanmış ve bisiklet işaretleriyle donatılmıştı. Fakat üstünden 6 ay geçti,  baktım ilerleme yok. Budur herhalde diye ben de mavi şeritten sürmeye başladım. Fakat  mavi şeride de park etmeye başladı arabacılar. Boyanın rengi de atmaya başladı zamanla. Demek dedim kaçınılmaz son bu projeyi de buldu, buraya kadarmış. Göstermelik birkaç fotoğraf, kim yaptı, biz yaptık, o kadar...   

Sonra bir baktım, belediye, mavi şeridi yeniden ele aldı.   Otomobil trafiğinin aktığı  yana dubalar vidalandı. Artık tek engelimiz bina çıkışlarında park edip yolu tıkayanlardı. Ve ben yeniden mavi yollara indim.

Şöyle  ya da böyle, biz bisikletlilere gün doğacak gibiydi. Böyle mi olmalıydı? Otomobil sahipleri bizim hakkımızı da gözetseler fena mı olurdu? Ve bugün geldiğimiz aşamada otomobil sürücülerinin  insafta, empatide ve demokrasiden nasiplenmede bir gram  yol almadıklarını düşünüyorum. Biz bisiklet mahkûmları açısından durum böyle.


bulgurdanolmak'a destek olmak için reklam verebilir, sponsor olabilirsiniz. Detaylı bilgi için lütfen tıklayınız.

2 Yorumlar

  1. Medeniyet aslında fosil yakıt kullanan araçları hiç veya nerdeyse minimum kullanmakla alakalı. Sevindim mavi yola sahip olmanıza. Umarım sağlıkla ve keyifle nice sürüşleriniz olur. :)

    YanıtlaSil
  2. Keşke daha medeni bir dünyada birbirimizin haklarını gözeterek yaşasak...

    YanıtlaSil
Daha yeni Daha eski