Bizdeki 3 harfli market zincirlerinde haftalık ürünlerin yer aldığı reklam broşürleri Almanya'da halen sürdürülüyor. Bizde masrafların kısılması tedbirleri bir yandan, kâğıt - baskı masraflarının artması öte yandan bu alışkanlığı yavaştan bitirdi. Hürriyet gibi yüksek tirajlı eskinin gazetelerinin hafta sonu kâğıt yığınının arasına da sıkıştırıldığı olurdu. Simdi tiraj ve gerçek okur değil, başka kaynaklarla ayakta durmaya çalıştıklarından olsa gerek, ne gerek var market reklamına diye düşünmüş de olabilirler.
TÜİK, istatistiklerinde temel aldığı gerçek tüketici ürünlerini eskiden duyururdu. Eleştirisi, yahu pinpon topunu enflasyon ölçümünde en çok giden ürünlerden kabul etmişsiniz, ayıptır, insaf, pinpon topu mu yiyoruz ki şeklinde yapılırdı o zamanlar. Sonradan, diyelim beyazpeynir, biz alıyoruz 2 misline, senin kafadan rakamlarına esas aldığın yarı fiyatındaki peyniri nerden aldın allasen, hele bana da deyiver dönemi yaşadık. Şimdiyse yeni boyuta atlandı, enflasyon yok ki sepeti ne ola dönemindeyiz.
Bu durum muvacehesinde Almanya ile Türkiye'deki gıda ürünleri karşılaştırmasında neyi baz alacağız, hele bir söyleyin... Ekmektir, süttür, efendime söyleyeyim beyaz peynirdir, yumurtadır, et yiyenlerimize göre ettir, sıvı yağdır ilk akla gelenler. Yüzyıllardır oturmuş bir temel ihtiyaçlar listemiz vardır hepimizin az buçuk. Haydi onu rafinerizasyon, gıda üretim teknolojileri ve küresel etkilerle az buçuk değişen katkılar ve damak tadını da katarsak, son onyıllar diye adını koyabiliriz. Yine, temel ev harcamaları dediğimizde ailelerin çekirdekleşmesi ve kadınların da çalışma hayatına kıyasla daha çok girmesiyle, belki, temizlik ürünlerini de katabiliriz. Ama, portakal, orda kal... Tiyatro biletleri ve Boğazda balık faturalarında indirim aklına geliyor ekonomiyi yürütenlerin aklına. Türkün karnı doymadıkça o tür etkinliklere sıra gelmez, akla bile gelmez. Biz diyoruz Çanakkale Boğazı, sizin ne dediğinizi inanın anlamıyoruz.
Bizdekiler 3harfli, Almanya'dakiler genelde 4 harfli. Aldı en ucuzu galiba. Sonra Lidl, Edeka gibi market zincirleri var. Dükkânda sebze-meyve daha sağlıklı ve seçme gibi duruyor. Hani bizim pazarlarda en gösterişli çileği, elmayı vs kimi zaman keserek müşterinin gözüne sokacak şekilde yığınınn tepesine korlar ya. Sonradan eve gelince bir de bakarsınız domateslerin çürüklerini sokuşturmuş, onlar da ezilmiş, şeftalinin kurtlularını da katmış araya... Meyve yığınının müşteriye bakan tarafı ile pazarcının doldurduğu farklıdır. Hem irilikte, hem yaralı bereli çürük oluşunda.
Peynirden vereyim örneği. Peynir, Alman kahvaltısının ilk akla gelen demirbaşlarından değil. Dilimlenmiş envai tür ekmek üstüne serilecek dilimlenmiş peynirdir o. Bizim şarküteriler ve zengin market zincirlerinde adına rastlayacağımız gouda, cheddar vs peynirleridir akla gelen. Genelde Almanya, Hollanda, İtalya, İspanya vs kökenli markalar. İçinde 8-10 tane çocuk eli büyüklüğünde kesilmiş dilimler var. Sertçe plastik yatağında üstüne naylon gerili vakumlu ürünler. Eskinin tekli cd koruma kaplarına benziyor şeklen. 2,99 dan 4,99 yuroya kadar fiyatları. Bizimkini andıran beyazpeynirin adi "feta" burada. Yunan peyniri diye biliniyor. 250 gramlık paketi 2 yuro civarında. Ama nüfusça baskınlığımızdan buralı bizler de kendi markalarını oluşturmuş, "Gazi" bunlardan biri.
Aldi diye buranın büyük bimi var. Migros karfur kalitesinde de var marketler. Bizim bimlerin 4 misli büyüklükte genelde pahalısı da ucuzu da. Pahalısında bile bira bizdekinin yarı fiyatı, hatta daha ucuz. Peynirler vs plastik poşette, dilimlenmiş. Ürünler insani daha bilinçli ve hesaplı tüketmeye itiyor. Mesela bizde 600 gramlık peynir lezzetli bulununca 2 günde bitebilir, bereketsiz. Dilimlenmiş olunca 1, bilemedin 2 dilim yiyorsun. 2 tane acur gibi iri salatalık bantla birbirine bağlanmış satılıyor. Ölçülü kesiliyor ve yeniliyor. Öyle canım çekti bir oturuşta tuza banıp 5 hıyar yedim yok.